Camilerimizin tuvaletleri pis. Üzgünüz, ama bunu birilerinin söylemesi gerekiyordu artık. Bin bir türlü ayak kokusunun sindiği halılarından daha evvel bahseden çok oldu ama cami tuvaletlerindeki ‘durum’ hakkında pek kimse konuşmadı. Bunun ‘içimize atmak’tan başka bir izahı da yok sanırım. Niye içimize atıyoruz, bir söyler misiniz?
19 Ağustos 2010 Perşembe
Prof. Dr. Hayrettin Karaman: Peygamberimiz (s.a.v.) "Nefret ettirmeyin" buyuruyor
Camilerimizin içi ve dışı, maddi ve manevi olarak mamur (güzel, temiz, bakımlı, camiye ait faaliyetlerle dopdolu) olmalıdır. Dünyanın en güzel camiinin içi boş ise o harap sayılır. İçi ibadet edenler, öğrenip öğrenenler ile dolu olduğu halde pis, bakımsız, tamire muhtaç, çirkin görüntülü ise o cami de maddi bakımdan mamur değildir. Camilerin yanında ve yakınında tuvaletler varsa bunların bakımlı, temiz ve kokusuz olması gerekir. Camiye ibadet için giden, şadırvana abdest almak için giren bir kimse hemen yanıbaşındaki tuvaletten gelen pis kokular ile rahatsız oluyorsa bundan, yakından uzağa görevliler sorumludur. Maddi ve manevi temiziiğe dinimiz kadar önem vereni zor bulunur. Peygamberimiz (s.a.v.) "Nefret ettirmeyin" buyuruyor. Bunlara rağmen camiler, çevresi, şadırvanı, tuvaleti pis ve bakımsız olursa sünnete aykırı davranılmış olur. Temizlik için görevlilerin gayreti de yetmez; halkımıza temizlik ve güzellik şuurunun aşılanması gerekir.
Nihat Nasır (Yazar): Temizlik Bir Medeniyet Algısı Neticesidir!
'Temizlik imandandır' buyrulur bir hadis-i şerifte...
Sahi kaç kişi, 'temizliğin imandan olma' hususiyeti üzerine kafa yordu dersiniz?... Peki ya, Efendimiz (s.a.v.)'e 'Müdessir suresinin' 4. ayetinde, yani daha yolun başındayken öğütlenen ve emredilen temizliğe?...
Kalp temizliği yetmiyor azizim!
Bir Müslümanın hayatının yegane anlamı olan 'hikmetle ve güzel sözle' iletişim kurma vazifesinin birinci şartıdır zahiri temizlik...
Zira 'pis' olan iğrendirir, iter, uzaklaştırır...
Bu nedenle Allah, 'Kalk ve uyar!' diye peygamberi vazifelendirdikten hemen sonra, “elbiseni temiz tut!' buyuruyor.
Neden?
Zira temizliğe münafi olan hal, hayati tebliğe engel olabilecek müstekreh bir haldir!
İslam medeniyeti algısında 'temizlik', gerçek anlamıyla yerini almıştır. Yani temizliğin 'imandan' olduğu hakikatini müdrik bir anlayış, onu hak ettiği noktada değerlendirmesini bilmiştir.
'İslam medeniyeti' kavrayışının hayat bulduğu süreçte Müslümanlar, 'Müdessir suresinin 4. ayetini' duyduklarında bu emri en derinlikli biçimiyle kavramışlardır.
'Duş almakla' sahici yıkanmak arasındaki derin farkı ortaya koyan bir idraktir bu...
Duş almak, netice itibariyle yüzeysel ve aldatıcı bir temizlik tarzıdır.
Gözün ilk temas ettiği yüzeyi temizler...
Koku ve derinin diplerine işleyen pisliği gideremez bu tarz temizlik...
Müslümanların yaygınlaştırdığı 'hamam' kültürü, sadece 'umumi' temizlik mekanlarında değil, evlere kadar yaygınlaşarak bir hayat tarzı olmuştur adeta...
Önce yüzeysel temizliği yapmak, ardından yumuşayan cildi 'kese' denen bir yardımcı marifetiyle derinlemesine kirden arındırmak, ancak ve ancak, 'temizliği emreden' bir dinin müntesipleri tarafından hayatın rutini aline getirilebilir ve nitekim tarih bunu kanıtladı.
Gavurlar, tıpkı orta çağ karanlığından çıkışlarında olduğu gibi kesif bir pislikten ancak yüzeysel bir temizliğe geçiş yapabildiler.
Müslümanların 'imandan' diye telakki ettikleri temizlik kavrayışına asla ulaşamadılar.
Ancak, imanda uzaklaşmak yahut imanı somutlaştırmak kaygısına düşen Müslümanlar, dinden uzaklaştıkları ölçüde, dinin hayat verdiği medeni değerlerden de uzaklaştılar.
Merhum Üstat Necip Fazıl'ın tabiriyle 'bir gazlı bez kadar steril' olması gereken ibadethaneler, dine ve dolayısıyla medeniyete sırtını dönen nadanların 'pisliğine' muhatap kalmıştır ne yazık ki...
Dinden ve dolayısıyla medeniyetten uzaklaşmak, kişiyi kaçınılmaz olarak nobranlaştırmış, bu kabalık da, en mühim bir değerimizi yitirmemize vesile olmuştur maalesef...
Bugünkü şikayet edilen 'pislik', 'temizliğin imandan olduğu' harikulade idrakini yitirmemiz nedeniyledir, diye Kur'an'a rahatlıkla el basabiliriz.
Ey Müslüman!
Allah, en sevdiği kuluna ve peygamberine, 'Elbiseni temiz tut!' diye emrederken, bu ayeti duyan kulakların nasıl uğuldamıyor?!...
Gözlerin nasıl kararmıyor?!.
Neden hala , 'Eyvahlar olsun, biz maddi ve manevi pisliğe batmışız da haberimiz yok!' diye yazıklanmıyor, hatta saçını başını yolmuyorsun?!..
Cihan Aktaş (Yazar): Bu sahneleri İslam medeniyetinin topraklarına yakıştıramıyorum
Cami tuvaletlerinin temizliği konusundaki ihmaller ve bu alandaki genel ilgisizlik, sıklıkla otobüs yolculuğu yaptığım için, her zaman beni rahatsız eden bir meseledir. Özellikle Doğu'ya doğru giderken lavabolarda temizlik konusundaki umursamazlık belirgin bir şekilde artıyor. Bazı yolculuk hikayelerimde de dile getirmişimdir bunu: Toprak çoraklaşırken insan unsuru da daha az hesaba katılıyor sanki. Damlayan ya da tıkanık lavabolar, kirli tuvaletler, çamurlu bir suyla örtülü lavabolar, bozuk musluklar, abdest almaya çalışan yolcular için büyük sıkıntı kaynağı. Sözünü ettiğim sahneleri elbet su medeniyeti olarak bilinen İslam medeniyetinin kapsadığı topraklara yakıştıramıyorum.
Büyük şehirlerin varoşlarında olduğu gibi nüfusu yoğun semtlerinde de benzeri sahnelerle karşılaşıyorum ne yazık ki... Geçen sene İstanbul'un geniş bir nüfusa sahip bir belediyesinin merkezi meydanında bulunan cami önünde gerçekleşen bir kitap imza-söyleşi etkinliğine katıldım. Öğle namazı için abdest almak üzere lavaboya gitmek istediğimde, koskoca caminin bir tek tuvaleti bulunduğunu gördüm. Üstelik, çok kirli olan tuvaletin kapısı da belirgin bir şekilde kırıktı. Bu ihmalle ilgili düşüncelerimi hemen yetkililere ilettim. Bu tepkilerin yaygınlaştırılması çok önemli kanımca. Asla alışmamak, kanıksamamak gerekiyor temizlik ihmallerini.
Doğrusu http://temizcami.blogspot.com/ gibi platformlara çok ihtiyaç var bu insanı şaşkınlıktan utanca sayısız duyguya sürükleyen konuda. Duyarlılığınız için sizlerı gönülden tebrik ediyorum. Sesinizin duyulmasını ve bir çağlayan gibi akarak ihtiyaç duyulan her köşeyi aydınlatmasını diliyorum.
Şemsinur Özdemir (Gazeteci): Kadın cemaat camiden uzaklaşmamalıydı
Cami ve tuvaletlerinin temizliğiyle ilgili şahsen ve Zaman bünyesindeki diğer yayınlardaki arkadaşlar defalarca haber yazdık. Diyanet'le vs görüştük, temiz camileri örnek gösterdik... Bu mevzu tamamen her bir caminin imamına havale edilmiş görünüyor.
Ancak, benim bu konuda acizane bir mülahazam var. Camilerde imamlardan ziyade emekli erkeklerin hakim olduğu ve istediklerini yaptıkları cami yaptırma, yaşatma, yardım vs adı altında kurulmuş dernekler bulunuyor. Bunlara tamamen erkekler hakim ve çoğu kadınları camide bile görmek istemeyen kafa yapılarına sahip.
Bence camilerin bu denli sahipsiz kalmasının bir sebebi kadın cemaatin camiden uzaklaşmasından kaynaklanıyor. Osmanlı vakıf kültüründe bu tarz kuruluşlardaki hizmetlerin gönüllü çalışmalarla yürütüldüğünü biliyoruz. Benim babam da emekli imam. Yıllarca Anadolu'nun köylerinde görev yaptı. Caminin ince temizliğini yapmaları için köyün kadınlarını çağırırdı. Annem başta olmak üzere bunu Allah rızası için bir hizmet fırsatı olarak gören kadınlar seve seve gelirdi.
Cami derneklerinin kadın kolları olsaydı, kadın cemaat de camiye erkekler kadar rahat rahat girip çıkabilseydi, gönüllü kadınlar bu temizlik işlerini çok daha kolay organize ederdi. Gönüllü kadınlar kendileri yapsın demiyorum ama sorumluluğu üstlenip işin takipçisi olabilselerdi, o camilere kadın eli değseydi bugün bu halde olmazdı diye düşünüyorum.
Belki buradan bir hareket noktası oluşturabilirsek, yani kadın stk'ların cami hizmetlerinde etkin olması yolunu açabilirsek değişim daha kolay olur sanıyorum. Hem bu şekilde sadece temizlik mevzusu değil, caminin yeniden hayatın merkezi olması, kadınların daha rahat girip çıkabilmesi, kadınlara ayrılan abdest ve namaz yerlerinin daha iyi, tertipli, düzenli olması için de buna ihtiyaç var.
Ancak, benim bu konuda acizane bir mülahazam var. Camilerde imamlardan ziyade emekli erkeklerin hakim olduğu ve istediklerini yaptıkları cami yaptırma, yaşatma, yardım vs adı altında kurulmuş dernekler bulunuyor. Bunlara tamamen erkekler hakim ve çoğu kadınları camide bile görmek istemeyen kafa yapılarına sahip.
Bence camilerin bu denli sahipsiz kalmasının bir sebebi kadın cemaatin camiden uzaklaşmasından kaynaklanıyor. Osmanlı vakıf kültüründe bu tarz kuruluşlardaki hizmetlerin gönüllü çalışmalarla yürütüldüğünü biliyoruz. Benim babam da emekli imam. Yıllarca Anadolu'nun köylerinde görev yaptı. Caminin ince temizliğini yapmaları için köyün kadınlarını çağırırdı. Annem başta olmak üzere bunu Allah rızası için bir hizmet fırsatı olarak gören kadınlar seve seve gelirdi.
Cami derneklerinin kadın kolları olsaydı, kadın cemaat de camiye erkekler kadar rahat rahat girip çıkabilseydi, gönüllü kadınlar bu temizlik işlerini çok daha kolay organize ederdi. Gönüllü kadınlar kendileri yapsın demiyorum ama sorumluluğu üstlenip işin takipçisi olabilselerdi, o camilere kadın eli değseydi bugün bu halde olmazdı diye düşünüyorum.
Belki buradan bir hareket noktası oluşturabilirsek, yani kadın stk'ların cami hizmetlerinde etkin olması yolunu açabilirsek değişim daha kolay olur sanıyorum. Hem bu şekilde sadece temizlik mevzusu değil, caminin yeniden hayatın merkezi olması, kadınların daha rahat girip çıkabilmesi, kadınlara ayrılan abdest ve namaz yerlerinin daha iyi, tertipli, düzenli olması için de buna ihtiyaç var.
Suavi Kemal Yazgıç (Şair): Güzel örnekler de var, yapılması gerekenler de
Son bir iki yıldır camilerin temizliğinde gözle görülür ve burunla hissedilir bir düzelme görüyorum. Bunda belediyelerin gayretinin büyük payı var. Birçok belediye belli periyotlarla camilere tam tekmil temizlik yapmaya başladı. Son aylarda Üsküdarda, Kadıköy'de ve Kartal'da gittiğim yerlerden olumlu intibalar aldım. Bence varolan olumlu gidiş desteklenmeli ve güzel örnekler ön plana çıkartılmalı. Öte yandan yapılması gereken elbette çok şey var. Şahsen Fatih Belediyesi'nden bu konuda biraz daha aktif davranmasını bekliyorum.
Alper Gencer (Şair) : Beynamazları tahakküm eden kirli kokulu eşhas
Müslümanlar, ibadet etmek için bir mabede icbar değildirler. Yeryüzünde konuşlanmış hemen her yer; bir müslümanı, ibadeti için konuk etmeye hazırdır. Mesele cami yahut cami tuvaletlerinin içler acısı durumu değil. "Temizlik" mefhumu madem imanı refere eden bir durum, mesele müslüman dediğimiz kişilerin, bir mabedin yanında ya da uzağında, neden böylesi kirli bir eşgale sahip olduğudur. "Araplar pistirler, kokarlar" derler. Arabistan toprağına ayak basmışlığım yoktur ve fakat, bu kadar insanın ağız birliği yapmışçasına yaptıkları bu ayrımı hiç de etnik/ırkçı bir aşağılama olarak telakki etmiyorum. Bir insan kendine müslümanlığı yakıştırır yakıştırmaz, giyimi ve temizliği ile namazı kadar meşgul olması gerektiğini idrakte zorlanıyor. Hal böyle olunca, ortalık, beynamazları tahakküm altına alan kirli-kokulu eşhasla dolup taşıyor. Cami tuvaleti mi dediniz? Siz o tuvaletleri kirletenleri, kendi evlerinde temiz döşeklere yatan pirüpak insanlar mı zannediyorsunuz!? İnsan, evinden bell'olur. Cami olsa ne olur, olmasa ne olur!
Abdullah Muradoğlu (Gazeteci-Yazar): Cami tuvaletleri bakımsız ve pis
“Türkiye’ye gelen turistler diyormuş ki; ‘Türkiye’de, bir camiye yaklaştığımızı, tuvalet kokularından anlıyoruz”..
Minaresi olmayan bu cami(eski kilise) görmeye değer bir yapı. Şirin mi şirin. Didim’e hakim bir tepede.
Ama tuvalet bir facia, girmeye cesaret ister. İçeri girer girmez bir panikle dışarı kaçıyorsunuz.
Sanki hiç el değmemiş, rezalet.
Apollon Tapınağı yöreye gelen yabancı turistlerin mutlaka uğradıkları bir müze..
Didim tarafına gidenlerin uğramasını tavsiye ederim.
Ne yazık ki, turistlerin yoğun olarak uğradığı bu muhitteki caminin tuvaleti içler acısı.
Bir ibadet mekanı olan camilerimizin tuvaletlerinin hiç kuşkusuz çok temiz tutulması gerekiyor.
Yerel yönetimlere(belediyeler, kaymakamlıklar, muhtarlıklar vs.) iş düşüyor.
Böyle önemli bir konuyu gündeme taşıdığınız için teşekkür ederim.
Önceki gün, Aydın’ın Didim İlçesi’nde Apollan Tapınağı’nı görmeye gitmiştik.
Tapınağın karşısında kiliseden bozma bir camiye uğramıştık. Minaresi olmayan bu cami(eski kilise) görmeye değer bir yapı. Şirin mi şirin. Didim’e hakim bir tepede.
Ama tuvalet bir facia, girmeye cesaret ister. İçeri girer girmez bir panikle dışarı kaçıyorsunuz.
Sanki hiç el değmemiş, rezalet.
Tuvaletlerin bakımsızlığını aramızda konuştuk..
Ve çok üzüldük.
Yabancı turistlerin bu camiye uğramamasını arzu ettik, iyi mi? Apollon Tapınağı yöreye gelen yabancı turistlerin mutlaka uğradıkları bir müze..
Didim tarafına gidenlerin uğramasını tavsiye ederim.
Ne yazık ki, turistlerin yoğun olarak uğradığı bu muhitteki caminin tuvaleti içler acısı.
Mesleği icabı çok yer gören biri olarak söyleyebilirim ki cami tuvaletleri genel olarak bakımsız ve pis.
Elbette bu durum, suyla derin ilişkiler kurmuş bir medeniyetin mirasçıları olarak yüzkarası denilecek ölçülerde. Bir ibadet mekanı olan camilerimizin tuvaletlerinin hiç kuşkusuz çok temiz tutulması gerekiyor.
Yerel yönetimlere(belediyeler, kaymakamlıklar, muhtarlıklar vs.) iş düşüyor.
Yerel yönetimler sadece kendileri için değil, dışarıdan gelenler açısından da temiz görüntüler sunmak zorundadırlar.
Bir şehrin, bir kasabanın, bir köyün, bir mahallenin kimliği açısından da son derece önemli bir şey bu.
Öte yandan camilerimiz Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı mekanlardır.
Dolayısıyla Diyanet Teşkilatı camilerimizin ve müştemilatlarının(şadırvan, abdesthane ve tuvaletler) temizliğinden de birinci dereceden sorumludur.
Gerekli önlemlerin alınması için acil olarak harekete geçmesi gereken kurumların başında geliyor Diyanet İşleri Başkanlığı..
Benim söyleyebileceklerim bunlar.. Böyle önemli bir konuyu gündeme taşıdığınız için teşekkür ederim.
Bu konuyu son kez konuşmuş oluruz.
Semanur Sönmez Yaman (Gazeteci-Yazar) : Cami tuvaletleri için bütçe ayrılmalı
Cami tuvaletlerinin durumu içler acısı. Söz konusu “kadınlar için ayrılmış cami tuvaletleri” olunca, bakımsızlığa bağlı sorunlarla birlikte ortaya vahim bir tablo çıkıyor. Çok büyük camileri bir kenara bırakırsak, büyük kentlerdeki küçük camilerde, Anadolu’nun hemen bütün camilerinde “temiz ve bakımlı tuvalet bulmak neredeyse imkânsız. Bulursak da büyük bir şaşkınlık yaşıyoruz zaten. Tatile çıktığımda namaz molası verdiğimiz Anadolu camilerini, zihnimde tuvaletlerinin temizlik durumlarına göre tasnif ediyorum. Bir sonraki yıl o camiler kafamda tuvaletleriyle birlikte şekilleniyor ne yazık ki.
Bu sadece camilere has bir durum da değil. Umumi tuvalet kullanımı konusunda Türkiye kesinlikle bir üçüncü dünya ülkesi. Temizlik-titizlik sadece evlere hapsolmuş algılar. Bunun da ancak eğitimle aşılabileceğine inanıyorum.
Özellikle çocuklara “tuvalet alışkanlığı” kazandırılırken, “tuvalet temizliği” eğitimi de verilmesi şart. Tuvaletlerin durumu, bunun devlet eliyle, ilköğretim okullarında zorunlu olarak öğretilmesi gerektiğini gösteriyor.
Okullara “tuvalet nasıl kullanılır, nasıl bırakılmalı, klozetin doğru kullanımı, taharet ve tuvalet hijyeni” eğitimi verilen dersler konulmalı. Bu derslere Türkçe-Matematik dersleri kadar önem verdiğimizde cami tuvaletlerinden gelen kokular da değişmeye başlar diye düşünüyorum.
Bakımsız cami tuvaletlerinin tamiri, sabun-tuvalet kağıdı-kâğıt havlu vb. gibi giderleri için ayrı bir bütçe ayrılması da, “temiz kullanma-temiz bırakma” alışkanlığının daha çabuk kazanılmasına yardımcı olacaktır inşallah.
16 Ağustos 2010 Pazartesi
Ali Çankırılı (Pedagog): Yetişkinler camileri pisletiyorsa, çocuk da temiz olmaz.
Çocuk eğitiminde annelik tutumu çok önemlidir. Annenin temizlik, besleme ve koruma gibi temel hizmetlerde istekli olması, sevecen ve şefkatli davranması, sevgi dili kullanması çok önemlidir. Çocuk eğitiminde davranış dili söz dilinden daha etkilidir. Bebeği mutlu eden annenin kullandığı sevgi sözcükleri değildir; çünkü henüz bu sözcüklerin anlamını kavrayacak zihinsel olgunluğa ulaşmamıştır. Bebeği mutlu eden annenin bu sözleri söylerken takındığı yüz ifadesi, bir başka deyişle, vücut dilidir.
Anne çocuğuna tuvalet eğitimi verirken, tuvaleti nasıl kullanacağını, nasıl temiz bırakacağını, tuvaletten çıkınca ellerini nasıl yıkacağını göstermeli ve ona bu alışkanlığı kazandırmalıdır. Eğer anne, çocuk tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra, tuvalet temizliğini üzerine alıyorsa; çocukta tuvaleti temiz bırakma alışkanlığı gelişmeyecek, dışarıda da tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra temizlemeden çıkacaktır. Okula başlayacak yaşa geldiği halde kendi başına tuvalet ihtiyacını gideremeyen, yardıma alıştırılmış, anneye bağımlı çocuklar biliyoruz. Okulda bir iki çocuk, aileden kazandıkları alışkanlıkla, ihtiyacını giderdikten sonra tuvalet taşını temizlemeden çıktığı zaman, onlardan sonra girenler temizlemeyeceğinden pis kalmaya devam edecektir. Okulda, tuvaletten çıkan bir çocuğa tuvalet taşını göstererek: “Neden temizlemeden çıktın” diye sorduğumda, “Ben pisletmedim, girdiğimde zaten pisti” dedi.
Anne baba, evde veya dışarıda, elindeki çöpü mutlaka çöp sepetine atması, çöp sepeti bulamadığı zaman yere atmayıp cebine veya çantasına koyarak taşıması gerektiğini öğretmeli ve kendisi de bunu uygulayarak örnek olmalıdır. Eğer anne baba bu konuda hassasiyet göstermiyor, kendisi uygulamıyorsa, temizliğe dair sözlerinin pratikte bir değeri yoktur. Sadece umumi tuvaletlerimiz değil, sokaklarımız, park ve bahçelerimiz, piknik alanlarımız yetişkinlerin attığı çöplerle kirletiliyorsa; kutsal mekânlarımız, cami avluları ve şadırvanları da bundan nasibini alıyorsa; çocuktan temiz olmasını beklemeye hakkımız yoktur.
Bu çocuklar bizim eserimiz. Çocuk ailenin aynasıdır. Çocuğa baktığımızda aileyi görürüz.
Anne çocuğuna tuvalet eğitimi verirken, tuvaleti nasıl kullanacağını, nasıl temiz bırakacağını, tuvaletten çıkınca ellerini nasıl yıkacağını göstermeli ve ona bu alışkanlığı kazandırmalıdır. Eğer anne, çocuk tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra, tuvalet temizliğini üzerine alıyorsa; çocukta tuvaleti temiz bırakma alışkanlığı gelişmeyecek, dışarıda da tuvalet ihtiyacını giderdikten sonra temizlemeden çıkacaktır. Okula başlayacak yaşa geldiği halde kendi başına tuvalet ihtiyacını gideremeyen, yardıma alıştırılmış, anneye bağımlı çocuklar biliyoruz. Okulda bir iki çocuk, aileden kazandıkları alışkanlıkla, ihtiyacını giderdikten sonra tuvalet taşını temizlemeden çıktığı zaman, onlardan sonra girenler temizlemeyeceğinden pis kalmaya devam edecektir. Okulda, tuvaletten çıkan bir çocuğa tuvalet taşını göstererek: “Neden temizlemeden çıktın” diye sorduğumda, “Ben pisletmedim, girdiğimde zaten pisti” dedi.
Anne baba, evde veya dışarıda, elindeki çöpü mutlaka çöp sepetine atması, çöp sepeti bulamadığı zaman yere atmayıp cebine veya çantasına koyarak taşıması gerektiğini öğretmeli ve kendisi de bunu uygulayarak örnek olmalıdır. Eğer anne baba bu konuda hassasiyet göstermiyor, kendisi uygulamıyorsa, temizliğe dair sözlerinin pratikte bir değeri yoktur. Sadece umumi tuvaletlerimiz değil, sokaklarımız, park ve bahçelerimiz, piknik alanlarımız yetişkinlerin attığı çöplerle kirletiliyorsa; kutsal mekânlarımız, cami avluları ve şadırvanları da bundan nasibini alıyorsa; çocuktan temiz olmasını beklemeye hakkımız yoktur.
Bu çocuklar bizim eserimiz. Çocuk ailenin aynasıdır. Çocuğa baktığımızda aileyi görürüz.
Mustafa Oğuz (Şair) : Camiler Müslümanların vitrinidir
Dağıstan’da çalıştığım Türk üniversitesini Dağıstan başbakanı ziyaret etmişti. Binayı gezerken tuvaletleri temiz görünce “Medeniyet tuvalet ile başlar.” demişti. Bu medeniyet anlayışı Osmanlı’nın da anlayışıdır. Ecdadımız bir yere bir bina cami, külliye vs. yapacağı zaman önce tuvalet ve hamam yaparmış.
Bu anlayış günümüzde de devam ediyor. Ne var ki özellikle camilerimizin tuvaleti bakımsız. Kapısında görevli biri bekliyor, sizden para alıyor olsa bile bu durum geçerli. En basitinden bir tuvalet kâğıdı yok. Kokuyu önlemede basit bir araç olan WCmatik yok. Bunların hiçbir maliyeti olamaz tuvaletler için. Neticede insanlar oralara para veriyor.
Şehir merkezindeki cami tuvaletleri yeterli temizliğe sahip değil. Hele kenardakiler… Onlar da tam bir felaket. Kokudan yaklaşılmayacak cinsten. Camilerin temizliğini belediyeler yapıyor. Tuvaletlerin temizliğini de onlar takip etmeli. Öyle mi bilmiyorum.
Lisede öğrenci iken Kayseri’de hiçbir tuvalet paralı değildi ve temizdi. Çünkü oraların temizliğini belediye yapıyordu. Zannedersem Konya da öyle idi.
Rusya’da ve Türk Cumhuriyetlerinde umumi tuvaletlere yaklaşamazsınız bile. (En azından eskiden öyle idi.) Moskova’ya gitmiştik. 1999. Havaalanının yanındaki tuvalet öyle temizdi ki şaşırıp kaldık. Ülkenin vitrinlerinden biri durumundaki tuvaletin temizliğine aşırı özen gösteriliyordu. Elindeki paspası ile yerdeki ayak izlerini bile siliyordu bir görevli.
Camiler, Müslümanların en önemli vitrinidir. Caminin bir parçası olan tuvaletlere Rusların Moskova havaalanındaki tuvaletlerine gösterdikleri özenden daha fazlasını göstermeliyiz ki camiler cami olabilsin. İslam dininin temizliğe verdiği önemi biliyoruz.
Ben cami tuvaletlerindeki bu olumsuz tabloyu bildiğimden mümkün olduğu kadar cami tuvaletlerini kullanmıyorum. Özellikle mahalle camilerindekilere gittiğimi pek hatırlamıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Belediyeler el ele verip cami tuvaletleri sorununu çözmeliler. Umudumuz bu…
Şehir merkezindeki cami tuvaletleri yeterli temizliğe sahip değil. Hele kenardakiler… Onlar da tam bir felaket. Kokudan yaklaşılmayacak cinsten. Camilerin temizliğini belediyeler yapıyor. Tuvaletlerin temizliğini de onlar takip etmeli. Öyle mi bilmiyorum.
Lisede öğrenci iken Kayseri’de hiçbir tuvalet paralı değildi ve temizdi. Çünkü oraların temizliğini belediye yapıyordu. Zannedersem Konya da öyle idi.
Rusya’da ve Türk Cumhuriyetlerinde umumi tuvaletlere yaklaşamazsınız bile. (En azından eskiden öyle idi.) Moskova’ya gitmiştik. 1999. Havaalanının yanındaki tuvalet öyle temizdi ki şaşırıp kaldık. Ülkenin vitrinlerinden biri durumundaki tuvaletin temizliğine aşırı özen gösteriliyordu. Elindeki paspası ile yerdeki ayak izlerini bile siliyordu bir görevli.
Camiler, Müslümanların en önemli vitrinidir. Caminin bir parçası olan tuvaletlere Rusların Moskova havaalanındaki tuvaletlerine gösterdikleri özenden daha fazlasını göstermeliyiz ki camiler cami olabilsin. İslam dininin temizliğe verdiği önemi biliyoruz.
Ben cami tuvaletlerindeki bu olumsuz tabloyu bildiğimden mümkün olduğu kadar cami tuvaletlerini kullanmıyorum. Özellikle mahalle camilerindekilere gittiğimi pek hatırlamıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı ve Belediyeler el ele verip cami tuvaletleri sorununu çözmeliler. Umudumuz bu…
15 Ağustos 2010 Pazar
Reşat Petek (Emekli Cumhuriyet Başsavcısı) : Diyanet koordine etmeli
Namaz en önemli ibadet müslüman için. Namaz için temizlik gerekli. Abdest de temizlik.
Abdest alma mekanlarının da temiz olması ibadetin bir parçası aslında.
Camilerdeki umumi tuvaletler sadece namaz kılanlara mahsus değil. Cami cemaatinin pek çoğu abdestini evinde alıp gelir. Tuvaletlerin pis kokusu ve kötü görüntüsünün sorumlusunu cami cemaati olarak görmek de cemaate haksızlık olur. Ama ne var ki caminin mütemmim cüzü haline gelmiş olan ve herkesin kullanımına açık da olan cami tuvaletlerinin temizliğinin sağlanması öncelikle müslümanların sorunu.
Son yıllarda İstanbul gibi büyük kentlerde cami temizliğini belediyelerin istlenmiş olması olumlu bir gelişme. Bildiğim kadarıyla temizlik ekipleri periyodik olarak cami içinin temizliğini yapıyor. Tuvaletlerin ise sürekli temizlenmesi lazım. Tuvalet temizliğini Cami imam ve müezzininin üzerine bırakmak doğru değil.
Kanaatimce DİB, Belediyeler ve cami dernekleri işbirliği ile bu meseleye bir çözüm bulunabilir.
Cami hizmetlerini üstlenen dernekler devamlı görevli istihdam ederek, sabun, tuvalet kağıdı gibi temizlik malzemelerini temin ederek cami yapma hayrı kadar müslimanın kullandığı mekanların temizliğini sağlamak ve insanlara hizmet de ibadettir anlayışıyla bu yapılmalı.
Derneği olmayan cami tuvaletlerini ise belediyeler temizletmelidir. Bunun için de sürekli görevli istihdamı zorunludur. İnsanların tuvaletleri temiz kullanmadığından yakınarak pisliğe razı olmak kabullenilemez. Bu tuvaletler umuni tuvalet olarak kullanıldığına göre, bakım ve temizliği belediye hizmetleri kapsamındadır. Belediyelere bu konuda cemaat ve toplum baskı yapmalıdır.
DİB ise bütün bu çalışmaları koordine etmeli, cemaat ile belediye ve dernek ilişkilerini belirli kural ve protokollere bağlayarak kolay işlemesini sağlamalıdır. En önemlisi de denetimin sağlanmasıdır.
Hepimizin derdine değindiğiniz için tebrik ve teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. İnşallah hayırlara vesile olur..
Teodora doni, Yeni Şafak'ta yazdı: "Yeryüzü bana mescit kılındı"
Öyle sanıyorum ki birçoğu aynı zamanda haftalık Gerçek Hayat dergisinin de okuyucusu olan gazetemiz Yeni Şafak okuyucuları Ümmühan Atak'ın dergideki son iki yazısından muhtemelen haberdardırlar. İtiraf etmeliyim ki ben dergiden değil de Gerçek Hayat dergisi eski yazarlarından Muhammet Sabit Yakar'ın kendi internet bloğunda, "nüktelivirgül"de, (sabitmuktesebat.blogspot.com) da yayınlatmasıyla bu yazılardan haberdar oldum. Yine de haberdar olmayan okuyucular için konuyu özetleyeyim: Mübarek Ramazan'a girmeden önce Ümmühan Atak'ın Gerçek Hayat'ta "Üç Vakit" başlıklı bir yazısı yayınlandı. Yazar yazısında dört yıl önce başlayan bir hikâyeden söz edeceğini ancak bundan önce okuyuculara bir çağrısı olduğunu, okuyucuların üç ayrı vakitte birbirinden farklı üç ayrı camiyi ziyaret etmelerini ve izlenimlerini yazmalarını istiyordu, hem de böylesine güzel dokunaklı cümlelerle: "Gidin ve avlusundan içeri girer girmez bir soluklanın. Minaresinin çevresinde uçuşan kuşları kollayın. Bu caminin kedileri mi çok, çevredeki diğer camilerin mi, bakın. Vakit namazlardan birine denk gelmediyseniz, etraf sakin olacaktır. Veya tam tersidir; turistlerle kaynıyordur. Bu önemli değil. Siz şadırvana yönelin. Abdestiniz olsa bile, tazeleyin. Bu önemli. Abdest önemli. Erkekseniz şadırvanda, hanımsanız sizin için tahsis edilmiş lavabolarda abdestinizi alın. Tazelendiniz mi? Şimdi çıkın ve yeniden camiye yönelin. Muhtemelen müezzin, Kur'an okuyordur ve etrafında dinleyen birkaç kişi vardır. Durup nefeslenmek için iyi bir fırsat bu. Bir müddet sonra kıbleye yönelin."
Alıntıladığım cümlelerinden anlaşılacağı gibi Ümmühan Atak, okuyucuların camiye gittiklerinde abdestli olsalar bile mutlaka tekrar abdest almalarını, abdest tazelemelerini özellikle vurguluyordu. Ardından Ümmühan Atak'ın Gerçek Hayat'ta "Temiz Cami" başlıklı yazısı yayınlanınca bu vurgunun sebebi anlaşıldı: "Hikâye kısa ve net; Dört yıl önceydi. Bir arkadaş sohbetinde duyduklarım hala kulaklarımda çınlıyor. Zaten hepi topu 'hikâye' dediğim, şu: - Türkiye'ye gelen turistler diyormuş ki; 'Türkiye'de, bir camiye yaklaştığımızı, tuvalet kokularından anlıyoruz'." Muhammet Sabit Yakar da, bloğunda "Ümmühan Atak ağzındaki baklayı çıkardı" diyerek yazıyı yayınladı. Bu ikinci yazıdan sonra "Temiz Cami" çağrısına okuyucu ve yazarlardan olumlu tepkiler gelince konu "temizcami.blogspot.com"da adeta bir kampanyaya dönüştürüldü ve çağrı devam ediyor: " Camilerimizin tuvaletleri pis. Üzgünüz, ama bunu birilerinin söylemesi gerekiyordu artık. Bin bir türlü ayak kokusunun sindiği halılarından daha evvel bahseden çok oldu ama cami tuvaletlerindeki 'durum' hakkında pek kimse konuşmadı. Bunun 'içimize atmak'tan başka bir izahı da yok sanırım. Niye içimize atıyoruz, bir söyler misiniz?" Evet, konu gerçekten çok önemli, camilerimizin genel olarak temizliği ve özellikle de tuvaletlerin temizliği. Söz konusu "Temiz Cami" bloğunda şimdiye kadar gazetemiz Yeni Şafak yazarlarından Prof. Dr Hayrettin Karaman, Abdullah Muradoğlu ile gazeteci Şemsinur Özdemir, gazeteci yazar Semanur Sönmez Yaman, yazar Nihat Nasır, şair Alper Gencer gibi isimler konu hakkındaki fikirlerini açıkladılar.
Evet, konu gerçekten çok önemli lakin "Türkiye'ye gelen yabancı turistlerin" bu konuda ne düşündüklerini, kimse kusura bakmasın ben kendi payıma hiç önemsemiyorum. Ayrıca konuya turistlerin baktığı pencereden bakmaya, konuyu onların açısından ele almaya özellikle itiraz ediyorum. Ne yani, kokudan sadece onlar mı rahatsız oluyor. Bu ülkedeki insanların burnu yok mu? Artık toplum olarak kurtulmamız lazım bu "yabancılar ne der diye düşünüp ona göre davranma" hastalığından. Adı üstünde "yabancı turist" ve dolayısıyla camilerimizde ibadet eden kendileri değil. Onlar müze gezer gibi camilerimizi ziyaret ediyorlar.
Camiler ibadet yeri olmaktan önce Müslümanların ortak sorunları görüşmek, acıları sevinçleri paylaşmak, zorluklara karşı dayanışmak için bir araya geldikleri, toplandıkları yerdir. Ancak ne yazık ki günümüzde camiler bu asli işlevini büyük ölçüde yitirmiş, özellikle kadınlar camilerden uzak bırakılmıştır. Oysa geçmişte olduğu gibi erkekler kadar kadınların da camiyle yakınlığı olsa, camilerin temizliğine kadın eli değmiş olur ve şimdi en azından "temiz cami" konusunu konuşmamış olurduk.
Tuvaletlerin temizliği konusu ise bence sadece cami tuvaletleriyle sınırlı değil. Camilerden hastanelere, yolcu dinlenme tesislerinden park ve alışveriş merkezlerine kadar umuma açık tuvalet olan her yerde aynı sorun var. Umuma açık tuvaletler öncelikle asla ücretli olmamalı. Bu hizmeti devlet desteğinde ve denetiminde belediyeler, vakıflar, ilgili tesisler ücretsiz olarak vermeli. Müslüman bir topluma, Müslüman bir ülkeye yakışan budur. Maalesef birçok camimizde bile tuvaletler ücretli ki bunun anlamı paran yoksa abdest alamaz böylece namaz da kılamazsın, ne kadar acı...
Sadece namaz kılmak içinse camiler, olmazsa da olur çünkü bütün yeryüzü mescittir Müslümanlara ama abdestsiz namaz olmaz dolayısıyla temiz tuvaletlerin, eskilerin deyimiyle temiz abdesthanelerin çokça varlığı son derece önemli. Onun için Şair Alper Gencer'in "temizcami.blogspot.com" da yer alan görüşlerine aynen katılıyorum: "Müslümanlar, ibadet etmek için bir mabede icbar değildirler. Yeryüzünde konuşlanmış hemen her yer; bir Müslümanı, ibadeti için konuk etmeye hazırdır... Mesele, Müslüman dediğimiz kişilerin, bir mabedin yanında ya da uzağında, neden böylesi kirli bir eşkâle sahip olduğudur". Elbette böyle bir yazının sonunda yakın zaman önce aramızdan ayrılan Şair Erdem Bayazıt'ı, "Sürüp Gelen Çağlardan" adlı şiirinin konuyu çok güzel özetleyen o unutulmaz ilk dizeleriyle rahmetle anmadan olmaz.: "Yeryüzü bana mescit kılındı/ Ant verdim toprak şahit tutuldu/ Her sabah her öğle her akşam/ ikindiyle yıkanarak yatsıyla donanarak/ Seslerden bir sesle fırınlanıp/ Sularla polatlanan benim."
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=23.08.2010&y=Teodora_Doni
Alıntıladığım cümlelerinden anlaşılacağı gibi Ümmühan Atak, okuyucuların camiye gittiklerinde abdestli olsalar bile mutlaka tekrar abdest almalarını, abdest tazelemelerini özellikle vurguluyordu. Ardından Ümmühan Atak'ın Gerçek Hayat'ta "Temiz Cami" başlıklı yazısı yayınlanınca bu vurgunun sebebi anlaşıldı: "Hikâye kısa ve net; Dört yıl önceydi. Bir arkadaş sohbetinde duyduklarım hala kulaklarımda çınlıyor. Zaten hepi topu 'hikâye' dediğim, şu: - Türkiye'ye gelen turistler diyormuş ki; 'Türkiye'de, bir camiye yaklaştığımızı, tuvalet kokularından anlıyoruz'." Muhammet Sabit Yakar da, bloğunda "Ümmühan Atak ağzındaki baklayı çıkardı" diyerek yazıyı yayınladı. Bu ikinci yazıdan sonra "Temiz Cami" çağrısına okuyucu ve yazarlardan olumlu tepkiler gelince konu "temizcami.blogspot.com"da adeta bir kampanyaya dönüştürüldü ve çağrı devam ediyor: " Camilerimizin tuvaletleri pis. Üzgünüz, ama bunu birilerinin söylemesi gerekiyordu artık. Bin bir türlü ayak kokusunun sindiği halılarından daha evvel bahseden çok oldu ama cami tuvaletlerindeki 'durum' hakkında pek kimse konuşmadı. Bunun 'içimize atmak'tan başka bir izahı da yok sanırım. Niye içimize atıyoruz, bir söyler misiniz?" Evet, konu gerçekten çok önemli, camilerimizin genel olarak temizliği ve özellikle de tuvaletlerin temizliği. Söz konusu "Temiz Cami" bloğunda şimdiye kadar gazetemiz Yeni Şafak yazarlarından Prof. Dr Hayrettin Karaman, Abdullah Muradoğlu ile gazeteci Şemsinur Özdemir, gazeteci yazar Semanur Sönmez Yaman, yazar Nihat Nasır, şair Alper Gencer gibi isimler konu hakkındaki fikirlerini açıkladılar.
Evet, konu gerçekten çok önemli lakin "Türkiye'ye gelen yabancı turistlerin" bu konuda ne düşündüklerini, kimse kusura bakmasın ben kendi payıma hiç önemsemiyorum. Ayrıca konuya turistlerin baktığı pencereden bakmaya, konuyu onların açısından ele almaya özellikle itiraz ediyorum. Ne yani, kokudan sadece onlar mı rahatsız oluyor. Bu ülkedeki insanların burnu yok mu? Artık toplum olarak kurtulmamız lazım bu "yabancılar ne der diye düşünüp ona göre davranma" hastalığından. Adı üstünde "yabancı turist" ve dolayısıyla camilerimizde ibadet eden kendileri değil. Onlar müze gezer gibi camilerimizi ziyaret ediyorlar.
Camiler ibadet yeri olmaktan önce Müslümanların ortak sorunları görüşmek, acıları sevinçleri paylaşmak, zorluklara karşı dayanışmak için bir araya geldikleri, toplandıkları yerdir. Ancak ne yazık ki günümüzde camiler bu asli işlevini büyük ölçüde yitirmiş, özellikle kadınlar camilerden uzak bırakılmıştır. Oysa geçmişte olduğu gibi erkekler kadar kadınların da camiyle yakınlığı olsa, camilerin temizliğine kadın eli değmiş olur ve şimdi en azından "temiz cami" konusunu konuşmamış olurduk.
Tuvaletlerin temizliği konusu ise bence sadece cami tuvaletleriyle sınırlı değil. Camilerden hastanelere, yolcu dinlenme tesislerinden park ve alışveriş merkezlerine kadar umuma açık tuvalet olan her yerde aynı sorun var. Umuma açık tuvaletler öncelikle asla ücretli olmamalı. Bu hizmeti devlet desteğinde ve denetiminde belediyeler, vakıflar, ilgili tesisler ücretsiz olarak vermeli. Müslüman bir topluma, Müslüman bir ülkeye yakışan budur. Maalesef birçok camimizde bile tuvaletler ücretli ki bunun anlamı paran yoksa abdest alamaz böylece namaz da kılamazsın, ne kadar acı...
Sadece namaz kılmak içinse camiler, olmazsa da olur çünkü bütün yeryüzü mescittir Müslümanlara ama abdestsiz namaz olmaz dolayısıyla temiz tuvaletlerin, eskilerin deyimiyle temiz abdesthanelerin çokça varlığı son derece önemli. Onun için Şair Alper Gencer'in "temizcami.blogspot.com" da yer alan görüşlerine aynen katılıyorum: "Müslümanlar, ibadet etmek için bir mabede icbar değildirler. Yeryüzünde konuşlanmış hemen her yer; bir Müslümanı, ibadeti için konuk etmeye hazırdır... Mesele, Müslüman dediğimiz kişilerin, bir mabedin yanında ya da uzağında, neden böylesi kirli bir eşkâle sahip olduğudur". Elbette böyle bir yazının sonunda yakın zaman önce aramızdan ayrılan Şair Erdem Bayazıt'ı, "Sürüp Gelen Çağlardan" adlı şiirinin konuyu çok güzel özetleyen o unutulmaz ilk dizeleriyle rahmetle anmadan olmaz.: "Yeryüzü bana mescit kılındı/ Ant verdim toprak şahit tutuldu/ Her sabah her öğle her akşam/ ikindiyle yıkanarak yatsıyla donanarak/ Seslerden bir sesle fırınlanıp/ Sularla polatlanan benim."
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=23.08.2010&y=Teodora_Doni
13 Ağustos 2010 Cuma
12 Ağustos 2010 Perşembe
Rüveyda Karacan (Sağlık çalışanı): Tüm kadınlar adına temiz tuvaletler istiyorum
Marmara üniversitesinde öğrenciyim. İlk senem... Hani herkesin ‘Aaaaa yeni çömezler geldi...’ diye bakıp gülümsediği günler.
Pek çok arkadaş öğle arasını kantinde bir şeyler atıştırarak, bahçede voleybol oynayarak yada bir ağacın altında gölgelenerek geçirirdi. Bense öğle namazı için caminin yolunu tutardım. En yakın camiye ulaşmak hiç de kolay olmazdı. Uzun koridorları vardı kampüsün. Adım attıkça sanki çoğalan basamakları. Çıkışta on dakika yol yürünür öyle buluşulurdu mabetle. Gözüm abdest alabileceğim yeri arardı. Sağa bakıyorum, sola bakıyorum yok… yok… Erkek arkadaşlar gayet rahat ve çabuk bir şekilde işlerini halledip gidiyorlardı. Soruyorum, bayanlar için ayrılan bir yer gösteriyorlar. Derme çatma küçücük, karanlık, kasvetli, kapısı bile doğru düzgün kapanmayan bir oda. İçerisi bir hayli kalabalık. Herkes çarçabuk çıkma telaşında. Montunu asacak, çantanı koyacak yer yok…
Tuvaletler rezalet... Sanki yıllarca su sabun yüzü görmemiş gibi. Tuvalet kağıdını aklımdan bile geçiremiyorum. Oradaki birine rica ediyorsun, senin eşyalarını tutuyor. Sonra sen onunkini... İşini bitirip çıkman en az yirmi dakikayı buluyor... Sonra namaz… Gitti mi öğle tatili?
Sadece orası mı, hemen her yer böyle...
Cerrahpaşada stajdayım. Hani şarkılara konu olan kimini hayata yeniden tutunmasına kiminin son günlerine şahitlik eden hastane. Öğlen vakti alnımızı nerede secdeye koyucağımızın telaşındayız. Şimdiki durumu nedir bilmiyorum, çok değiştiğini de düşünmüyorum ama, burada da kadınlar bölümü yine kayıplarda. Üç tarafı kapalı, sadece musluğu olan bir yer. Tuvalet bir yerde, abdesthane başka, namaz başka yerde. Koşturuyoruz bu üçünün arasında neden böyle diye sorarak kendimize.
Bir başka örnek... Kapı kapı dolaşıp insanların sağlık problemlerini dinlediğimiz bir dönem; Kartaldayız. Gözüm minarelerde. En yakın cami nerede diye tarıyorum. Gittiğimde yine aynı manzara. Kadınlar bölümü kapalı, tuvaleti kullanmak her baba yiğidin harcı değil cinsten... Görevliyi bul, derdini anlat işini hallet… Kaldın mı dersine, işine geç. Dört yıl boyunca böyle sürüp gitti. Baktım ki zaman değişti, mekan değişti ama sonuç hep yerinde sayıyor. Kadınlar hep mağdur. İşte, okulda, camide... Ev dışındaki hayatın yükünü sizlerle birlikte omuzlamak için biz de artık okulda, çarşıda pazarda, işyerindeyiz, bu lütfen ayrıntı gözardı edilmesin.
Cemaat oluyoruz camide. Çarşıdan dönerken uğruyoruz, iş yerinde öğle arası, okulda tenefüste... Madem temizlik imandan geliyor, madem temizlik bedenden başlayıp ruha uzanıyor, madem namaz için hadesten taharet, necasetten taharet gerekiyor o halde;
Tüm kadınlar adına tertemiz tuvaletler istiyorum… Mis kokulu mescitler… Gül kokulu sabunlar… Yumuşacık kağıt havlular… Kadınlara özel şadırvanlar… Askılıklar… Soğutmayın bayanları camilerden... Değiştirelim bu düzeni. Çalışalım beraber. Her kişinin işi değil bu, er kişilerin işi. Er kişiler, lütfen bu önemli konuya dikkat kesilelim. Çözüm zor değil.
11 Ağustos 2010 Çarşamba
Engin Dinç, Temiz Cami'yi yazdı
Temiz Cami için harekete geçin!..
Siz de pis tuvaletlerden, kötü kokan halılardan rahatsızsanız Temiz Cami hareketine destek verin!..
Röportaj: Engin Dinç
İslam bir temizlik dini. Namaz kılmak için abdest almanın zorunlu olması bunu en açık şekilde anlatıyor aslında. Peki, temizliğe bu kadar önem veren bir dinin mensuplarının her gün namazlarını kıldıkları camilerin durumu ne diye düşündünüz mü hiç? Tuvaletler ve cami avlusu çoğu zaman insanı rahatsız edecek kadar pis görünüyor. Cami içindeki halılar ise temiz görünse bile kötü kokuyor.
İşte bu durumun farkına varan, başarılı bir gazeteci bir adım attı ve kendi deyimiyle ‘Temiz Cami hareketi'ni başlattı. Gerçek Hayat dergisinin başarılı editörü Ümmühan Atak, kurduğu http://temizcami.blogspot.com blog adresiyle çok önemli işlere imza attı. Birçok yazar, şair, edebiyatçı ve gazeteci bu harekete destek verdi. Biz de güzel ve önemli girişimi sizlere anlatıp, pek tabi olarak sizlerin de bu harekete destek vermenizi sağlamak istedik.
Bu amaçla, Temiz Cami hareketiyle Ümmühan Atak’a birkaç soru yönelttik. İşte Ümmühan Atak’ın Temiz Cami hareketiyle ilgili olarak söyledikleri…
Temiz Cami kampanyası nasıl ortaya çıktı?
Kampanya demeyelim de, bir ‘hareket’ olarak ortaya çıkışı, Gerçek Hayat dergisindeki bir yazının sonrasında oldu. Dergide bu konuyu gündeme getirdikten sonra, gelen tepki ve destekler üzerine, bir adım daha ileri gidelim dedik ve bir blog adresi açtık arkadaşlarla: http://temizcami.blogspot.com
Burada yer alması için birçok kişiye mektup yazdık ve destek bekledik. Destek veren ilk isim Hayrettin Karaman oldu. Ardından Cihan Aktaş, Nihat Nasır, Abdullah Muradoğlu, Semanur Sönmez Yaman, Suavi Kemal Yazgıç, Alper Gencer, Teodora Doni, Ali Çankırılı, Reşat Petek gibi, gazeteci, yazar, şair, edebiyatçı, hukukçu gibi birçok kesimden destek bulduk. Blog’da bize destek verenlerin tümüne yer veremedik tabi. Daha evvel bu konuyu gündemine alan milletvekili Mustafa Öztürk de bunlardan biri tabi. Keşke o da konuyu Meclis’e taşısa.
Temiz Cami hareketine kimler, nasıl destek veriyor?
Blogdaki isimlerden başka, sanal ortamda da destek bulduk. Facebook’ta açtığımız gruba, halen 300den fazla kişi üye oldu mesela ve hepsi ne yazık ki cami tuvaletlerinin temiz olmayışından şikayetçi. Biliyoruz ki, o 300 kişi, başkalarına da bu durumdan bahsetti ve başkalarının da bu meseleyi gündemine almasını sağladı. Yavaş yavaş ama sanırım ciddi adımlarla ilerliyoruz.
Camilerin daha temiz ve bakımlı olması için kimlere ne tür görevler düşüyor?
Öncelikle cemaat bu konuda hassas olmalı diye düşünüyorum. Temizlik konusunda kendileri ne kadar titizse, başkalarının da bu titizliği zedelemesine izin vermemeliler. Fakat elbette asıl sorumlular, resmi makamdakiler. Asıl onlar bir şeyler yapmalı. Sürekli temizlik için ciddi adım atmalılar. “Biz temizliyoruz ama onlar hemen kirletiyor” demek yerine, “Yine temizleriz, yine temizleriz” diyebilmeliler. Bu bizim hakkımız.
Temiz Cami hareketine destek olmak isteyenler neler yapabilir?
Temiz Cami hareketine destek olmak isteyenler neler yapabilir?
http://temizcami.blogspot.com adresine girip destek verebilirler, yorumlarıyla. Facebook’taki Temiz Cami isimli gruba da üye olabilirler. Bu, ‘şikayetçi olanların hiç de azımsanmayacağını’ göstermek için önemli. Fakat desteklerini camilerde de verebilirler. Gittikleri camilerde tuvaletlerin temiz olmadığından şikayetçilerse bunu hiç beklemeden yetkililere iletebilirler. Ya o caminin temizlik görevini üstlenen şirkete, ya müezzine ya imama… Ama en etkilisi sanırım Diyanet’e ulaşan tepkiler olacaktır.
Adnan Karakaş, Temiz Cami'den bahsetti
Ramazan Ayı ve Camilerimizin Temizliği
İnananları, inanca itimat edenleri ‘bir’ zaman ve ‘bir’ mekânda buluşturan, buluşturarak ‘bir’ kılan ibadet sürecidir Ramazan Ayı. O ibadetin adı oruç. Oruç tutan gerçekte şahsiyetine tutunur. Ortaya koyduğu iradeyle teslim olur ve o teslimiyet sayesinde bütün heveslerden kurtulma imkânına kavuşur. İnsan, karşısında, yanında yöresinde bulunan kimselerin insanlığını böylece idrak edecek hassasiyeti yakalar. Benliğin arınmışlığı mekân ve zaman bütünlüğü içinde muazzam bir ahenk oluşturur. İnsanlar şahsiyetleriyle bu ortama katılmış ve bu ortamı el birliği ile varlığa getirerek o ahengi oluşturmuşlardır. Yeryüzü ile gökyüzü adeta bu ahenkle ile can bulmuştur. Bu canlılık, özellikle iftar vakitlerinde, sahurlarda ve teravihlerde varlığa bürünür. Tabi ki, oruçlu kimselerin nezdinde…
Zaman canlanır. Ağır ağır ilerler. Geldiği yer de, varacağı durak da bellidir. Önce ‘an’ı idrak edebilmek, sonra ‘an’a tahammül. Yani sabredebilmek. Zamanın canlılığı belki de sadece Ramazan’larda bu denli müşahhas bir hal alır. Vakit an be an yaşanır. Zamanla birlikte mekân da öyle… Ve insanın hareketleri de zamanın ağır ağır akışına eşlik eder. Zamanın ağır akışı bedene yansıyınca canlılığın anlamı idrake gelir.
Vaktin ağırlığı karşısında canlılığın kendi ritmini bulması, bedenin ‘an’ı fark etmesini beraberinde getirir. Aynı inanca yönelmiş insanların –bilinç düzeyinde bir karşılığı olsun olmasın- dikkati bir yere odaklanmıştır: Camiler. Denebilir ki, şehir camilere yönelmiştir; şehrin kalbi camilerle atıyordur artık. Atılan her adımın yönü camiden yükselen ezanlar tarafından belirlenecektir çünkü. Artık madde anlamını yitirmiş, insanda-Müslüman’da maneviyat belirgin-yönlendirici bir hal almıştır. Camileri dolduran Müslümanlar vaktin ağırlığını artık bedeni bir canlılık olarak üzerlerinde taşımaya başlamışlardır. Böylece cami, ifa edilen ibadetle birlikte yaşanan ‘an’ın ve canlılığın vücut bulduğu bir mekâna da dönüşür. İslam Medeniyeti’nde şehirlerin yapısının camiyi merkeze alması da bunu gösterir. Çarşıda boy gösteren cami, dünya ile ahretin iç içeliğine işaret ederdi. Günlük işlerini yapan insanların dünyaya kapılıp kaybolmaması için camiler yalnızca namazın kılındığı bir mekân değil, çarşının merkezinde insana sürekli Allah’ı hatırlatan, mevcut dünyanın yanına ahreti göz önüne getiren bir işaret taşı görevi de görmüştür. Anadolu’nun her şehrinde karşımıza çıkan ulu camiler bu örneğin bizzat pratiğidir. Dünya-Ahiret ilişkisini merkeze alan bu yapıdan şehirlerimiz uzaklaşmış da olsalar, özellikle Ramazan’larda taşan bu ruha ev sahipliği yapmayı sürdürüyor camilerimiz; bu ruhu şehrin her yanına dalga dalga yaymayı sürdürüyor. Yani camiler namazların kılındığı mekânlar olmanın yanı sıra her bakımdan insana ve mekâna kimlik veren şehrin silueti durumundadır.
II.
Anlayış düzleminde bu şekilde anlatılabilecek Ramazan ve Cami ilişkisine temizliği eklediğimizde işin rengi tamamıyla değişiyor. Camilerimizin temizliği konusunda muhakkak herkesin söyleyebileceği bir şeyler vardır. Fakat ilginçtir, neredeyse hiç konuşulmayan bir konu olarak karşımızda duruyor. Böylesi bir sorunun konuşulamıyor olmasının altında art niyet aramak, art niyetin kendisi olur. Kanımca nasıl konuşulabileceğinin kestirilemezliği yüzünden bu konu dile getirilmiyor. Eğer Gerçek Hayat Yazarı Ümmühan Atak yazmamış olsaydı konuya eğilecek gücü ben de kendimde bulamayabilirdim. Dolayısıyla derdimiz burada bir art niyet aramak değil, sorunu göstererek çözüm içim gerekli hassasiyetin oluşmasını sağlamaktır.
Sözgelimi camilere ait lavaboların temizliği hususunu nasıl konuşabiliriz? Merkezi yerlerdeki camilerin durumu bu açıdan kısmen de olsa iyi sayılabilir. Ancak kenar mahallelere doğru gidildikçe durum maalesef içinden çıkılmaz bir hal alır. Şehirlerin kenar mahallelerine yolu düşenler, muhakkak bir camiye uğrasınlar. O camide oturup abdest alsınlar. Çoğunlukla abdest almak için imam veya müezzinden lavabonun anahtarını almaları gerekecektir. Eğer lavabo açıksa zaten sözüne ettiğimiz durum kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Temizliği bir yana lavabolarda sabunun dahi bulunmadığına çokça şahit olunacaktır. Bazı yerlerde ise, bir kalıp sabun, kullanılacak durumda olmayan bir kalıp sabunla karşılaşmak ihtimal dâhilindedir.
Bildiğimiz kadarıyla bu lavabolar ihale usulü ile veriliyor. İhaleyi alan şirket veya kişi oranın temizliğinden de sorumludur. Ya yetersiz denetim, ya da göz yumma nedeniyle bu sorun böyle süregeldi. Ancak böyle gitmemeli. Çünkü camiler bütün Müslümanlara aittir ve buradaki herhangi bir aksaklık bütün Müslümanları ilgilendirir. Başta camii cemaati olmak üzere, bütün Müslümanların camilerin temizliği hususunda daha bir dikkatli olmaları gerekir.
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız Ramazan ile cami arasındaki muazzam ilişkiyi ve Allah’ın evi camilerimize gölge düşürebilecek böylesi afakî sorunlara yetkililerin eğilmesini ümit ediyoruz. Muhatap bu ülkede yaşayan tüm Müslümanlardır. Camilerle birlikte gölge Müslümanları da altına alıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, müftülükler biran önce camilere ait lavaboların temizliği konusuna eğilmelidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)